Ünlü isimler Ankara Marka Festivali’nde konuştu

İlki geçen sene gerçekleştirilen Ankara Marka Festivali önceki gün start aldı. Ankara Ticaret Odası’nın ev sahipliğinde Ankara Congresium’da 14-15-16 Aralık tarihlerinde gerçekleşecek olan festivalin açılışını Ekonomi Bakanı Bülent Tüfekçi yaptı.

Çalık Holding ana sponsorluğunda, TEMACC organizasyonuyla gerçekleşen Ankara Marka Festivali’nin son günü, Marketing Türkiye’nin içerik yönetimiyle bugün Ankara Congresium’da devam edecek.

Ankara Marka Festivali’nin ilk oturumunu 15 Temmuz gecesinin medyadaki en önemli ismi olan Hande Fırat gerçekleştirirken, Sertab Erener, Ferhat Göçer, Ayşegül Aldinç, Ayshe ve Aslı Şen gibi ünlü isimler markalarını anlattı.

AYŞEGÜL ALDİNÇ:
“EUROVISION BENİM KIRILMA NOKTAMDI”

“Sanırım benim kırılma noktam Eurovision’du. Şarkıcı olmak isteyen bir insanı büyük bir denize atmak gibiydi. Yüzmeyi, uluslararası bir yarışmada öğrenmek… Üstelik Eurovision o sıralar çok önemli bir yarışmaydı. Bir anda sektörün ortasına düştüm. Orada o küçük Ayşegül’ün bacaklarının titremesi lazımdı ama öyle bir şey olmadı. Sanırım cesaretimin ilk geldiği yer orasıydı.”

Markasını katılımcılara anlatan Aldinç, prensipleriyle alakalı şu saptamayı yaptı; “ ‘Başarıya ulaşmak için her yol mubahtır’ sözüne ben asla inanmadım. Belki birileriniz beni bundan dolayı seviyor, saygı duyuyor olabilir. Belki de bugün burada oturmama sebep olan şeyler yaptıklarım değil, yapmadıklarım olabilir.”

ALDİNÇ’TEN “ISKALADIĞIM ŞARKILAR”

Önümüzdeki günlerde, kendisine sunulan fakat bir sebepten seslendirmediği ve başka yorumcuların okuduğu şarkıları ‘Iskaladığım Şarkılar’ diye bir proje yapmayı düşündüğünü söyledi. “Sezen Aksu’nun Keskin Bıçak’ı bunlardan biri. Sezen onu bana verdiğinde ‘Sezen bu biraz arabesk, pek bana uymuyor galiba’ dedim” diye konuştu.

Aldinç bir başka anısını da şöyle anlattı; “Yaklaşık 10 yıl önce ‘Haziran Gecesi’nde Özcan Deniz’in annesini oynamam teklif edildi. Düşünsenize 10 yıl daha gençtim. Yaşım sebebiyle kabul etmedim. Benden sonra Nebahat Çehre’ye teklif edildi. İyi ki de edilmiş ve o da kabul etmiş. O projeden sonra şahane bir kariyer oldu”.

FERHAT GÖÇER:
“SOSYAL MEDYADA ÇOK DAYAK YEDİM”

Uzun yıllar hem müzisyenliği hem de tıp doktorluğunu birlikte yürüten Ferhat Göçer ise, kendi oturumunda, yaşadığı süreci ‘Yıllarım Gitti’ başlığı altında anlattı. İki meslek arasındaki seçim sürecini şu sözlerle anlattı; “İki ayrı alana konsantre olmak zor. Biraz insan üstü bir çaba. Ben 15 yıl bunu sürdürdüm. Kırılma noktam ise müziğe yoğunlaşma kararı almam oldu. Mesleği bırakmakta zorlandım aslında. Kendimi bu konuda hala öksüz hissediyorum ama artık daha çok sevdiğim ve varolduğumu düşündüğüm bir işte, daha doğrusu çalıştığımı düşünmediğim bir şekilde devam ediyorum”.

Sosyal medyanın günümüzde markalaşma sürecindeki etkilerine de değinin Göçer, sosyal medyaya alışma sürecini de içtenlikle değerlendirdi. Ferhat Göçer “Zamanında burada çok dayak yemiş adamlardan biriyim. Sosyal medya dili, alıştığımız dilden farklıydı. O dili öğrenene kadar çok dayak yedik. Ben kendimi sosyal medyada doğru ifade edebilmek için neredeyse 7-8 senemi harcadım! Ama ister marka olmak ister ünlü ya da şöhretli olmak deyin, bu da onun vazgeçilmez bir parçası. Kabul ederek yaşamamız gerekir” dedi.

AYSHE:
“ZORU BAŞARMAYI HEP SEVDİM”

Muhteşem Yüzyıl ve Güllerin Savaşı gibi dizilerde oynayan ve yaptığı single’la müzik kariyerine de başarılı bir adım atan Ayshe de Ankara Marka Festivali bünyesindeki konuşmacılardan biriydi. Genç isim kendini “Hayatım boyunca zoru başarmayı sevdim. Fazla mükemmeliyetçi bir yapım vardı. Okulda 1. olmazsan depresyona girerdim. Lisede fen okudum. Konservatuar öğrencileriyle dalga geçerdim. Sonra eğitimini aldığım şeyi sevmediğimi farkettim. Şimdi ait olduğum yerdeyim ve yıllar önce onların yaptıklarını yapıyorum” sözleriyle anlattı.

Hedefinin “İyi bir şov kızı olmak” olduğunu belirten Ayshe; “Beyonce, Selena Gomez gibi dans eden, şarkı söyleyen, şov yapan biri olmak istiyorum. Ciddi hayallerim ve hedeflere sahibim. Kapı gıcırtısına hareket eden bir bedenim var. Bence en büyük yeteneğim dans edebiliyor olmam” dedi.

ASLI ŞEN:
“HERKES ‘NE GEREK VARDI?’ DİYE SORDU”

Cemiyet hayatının ünlü isimlerinden Aslı Şen, ‘Ne Gerek Vardı?’ başlıklı söyleşide, ‘Ashley Joy’ markasının nasıl ortaya çıktığını anlattı.“Bu işe girdiğimde herkes ‘Ne gerek vardı?’ diye sordu. Kozmetik yaşı bugün 13’e kadar düştü, doğal olmayan tüketim tavan yapmışken, parabenler vücudumuzu sarmışken, hastalıklar bu kadar artmışken doğal ürünlere ihtiyaç vardı ” diyen Şen “Ben iyisini bulmak için uğraştım. Hintli bir danışmandan bitki eğitimi aldım, Suna Dumankaya da yardım etti ve üretime başladım. 6 ayda kara geçtim. Şimdi de Watson’s markasıyla anlaştım” açıklamasında bulundu.

SERTAB ERENER:
“BEN BİR SAVAŞÇIYIM!”

İlk günün kapanış oturumunu gerçekleştiren Sertab Erener, dakikalarca alkışlanan bir konuşma yaptı. 11 yaşında yakalandığı kolit hastalığıyla boğuşurken, mesleğini nasıl yaptığını anlatan Erener kendisini bir savaşçı olarak tanımladı. “Hayatta yıkıldıkça ayağa kalkanlardan biriyim ben de, açıkça söyleyeyim, ben bir savaşçıyım! dedi. ‘Ben şarkıcı olarak kendimi var edebilmek için çok uğraştım’ diyen başarılı sanatçı, konuşmasında müjde üstüne müjde verdi.

2017 SÜRPRİZLERLE GELİYOR!

Hayat yolculuğunu ve markasını anlatan Sertab Erener, 2017’nin meslekteki 25. yılı olduğunu ve bunun şerefine bazı projeler hazırladığını söyledi. En sevilen şarkılarını bir albümde toplayacağını ve bu şarkıları hayatındaki değerli insanlarla birlikte seslendirmek istediğini açıkladı. Erener’in bir diğer sürprizi ise kitap yazdığını açıklaması oldu.

Erener şöyle konuştu; “6 aydır bir kitap yazıyorum. Bu 25 yılda neler yaşadığımı kaleme alıyorum. Çok zormuş yazmak. Terapi gibi, geçmişi kazıyarak, tekrar yaşayarak yazıyorum. 2017’de eylül-ekim gibi bitireceğim inşallah. Hastane günleri, hastalığı kafaya takışım, şimdiki hayatım. İnşallah yazdığım kitap bir işe yarar. Bir şekilde insanlar bu kitap sayesinde kendilerine daha iyi davranırlar, farkındalıkları artar ve bedenlerini daha çok severler. Umarım çok kişiye ulaşır ve ilaç olur”.

Sertab Erener 25. yıl şerefine 40 kişilik bir ekiple, müzikal tadında bir sahne gösterisi hazırladığını ve 2017’de büyük bir turne ile sevenleriyle buluşacağını da söyledi. Müzik sektöründe artık turne yapmanın çok zor olduğunu söyleyen sanatçı; “Arkadaşlarım bu iş için delilik dedi. Ben de ‘Ben delinin tekiyim, yapacağım’ şeklinde konuştu.

Ankara Marka Festivali’nde iki çok bilindik marka da birlikte bir oturumda markalaşma süreçlerini anlattılar.

‘MARKALAŞMA ÜZERİNE BİR ÇİFT LAF’:

Arzum: Türk kahvesi makinesiyle fark yarattık

Twigy: Hep ‘Ne yaparsak daha iyi satarız’ diye sorduk…

Ankara Marka Festivali’nin ilk gününde oturuma birlikte çıkan Twigy Yönetim Kurulu Başkanı Sinan Öncel ve Arzum Yönetim Kurulu Başkanı Murat Kolbaşı; markalarının dönüm noktalarını anlattı.
Panelin ortak başlığı şuydu: “İşini tutkuyla yapman, yenilenmen ve sürüden ayrılman gerekiyor….”
İşte oturumdan öne çıkan bölümler:
Arzum Yönetim Kurulu Başkanı Murat Kolbaşı; Arzum’un hikayesinin 1966’da Adana’da başladığını, 1988’de, 22 yaşındayken işi babasından devraldığını söyledi.
“İşe, önce logoları değiştirerek başladım ve bir fark yarattım” diyen Kolbaşı şöyle devam etti:
UNESCO’ya başvurup, Türk kahvesinin Türkiye’ye ait bir miras olduğunu tescilledik…
Farklı ürünler geliştirdik. Çay makinesi, Vakfıkebir ekmeğinin orta dilimini kesmeden kızartan bir ekmek kızartma makinesi gibi onlarca yenilik yaptık. Bunları da kırmızı beyaz renklerle milli dava haline getirdik…”

Twigy Yönetim Kurulu Başkanı Sinan Öncel ise Twigy’nin sıfırdan başlayan bir hikaye olduğunun altını çizerek konuştu:
“Üniversiteyi bitirdiğimde hiç sermayem yoktu. Fransa’dan bir arkadaşım, pofuduk terlik getirdi ve bana ‘Bunları satsana’ dedi. Bırakın AVM’leri, büyük marketlerin bile olmadığı bir dönem. Ben onları ithal edip satmaya başladım. O dönem İpana markası, “Bize bir kampanya için 30 bin terlik lazım” dediğinde şansım döndü. Sonra kendim üretim yaptım, Twigy markasını yarattım.
“Futbol sahasında terliğin işi ne?” dediler ama takımların renklerini yansıttık. Düşünün, 11 kişi sahaya seremoniye çıkıyor, 12’nci kişi hep terlik adam! Sonra da Yılmaz Erdoğan ‘Neşeli Hayat’ filminde terliğin içine girip bir maskotun neler yaşadığını anlattı.
Sahalarda inanılmaz anılar ve haberler biriktirdik.
Sürüden ayrılmadan fark yaratamıyorsun…. Ben işimi yaparken ‘Sürüden ayrılma’ diyenleri hiç dinlemedim. Üniversiteyi bitirdiğimde hiç sermayem yoktu. O yüzden para meselesi sizi asla durdurmasın. Ve herkese tavsiyem, üniversitedeyken mutlaka yarı zamanlı bir işte çalışın!”

Big Chefs’in yaratıcısı Gamze Cizreli: “Kim Demiş Ankara’dan Marka Çıkmaz diye!”

Ankara’dan çıkıp büyüyen ve dünyaya yayılan bir marka olan Big Chefs’in kurucusu Gamze Cizreli de Ankara Marka Festivali’ndeydi…
‘Kim Demiş Ankara’dan Marka Çıkmaz Diye’ başlıklı bir konuşma yapan Cizreli, 37 şubeye ulaşan markasının hikayesini “Ne yaptık da buralara geldik?” diyerek anlattı:
“Artık ruhu olan markaların zamanı… Biz de Big Chefs markasına ruhumuzu, özümüzü kattık. Mesela çay kahve sunarken, evdeki misafirimize ikram eder gibi özendik.
Dışarıda oturan misafirlerimize sıcak su torbaları verdik. Önce çok şaşırdılar ama bu sıcaklığı sevdiler. Detayların önemli olduğuna, akılda kaldığına inandık.
Bir taraftan profesyonelleşirken, amatörlüğümüzü ve Anadolu yanımızı koruduk. Bu markaları en iyi stratejistlerle planladık. Bir markanın yaratılışı emek vererek, para harcayarak oluyor.
Her şeyi doğru yaptığınzda, elbette Ankara’dan da marka çıkar! Kaldı ki, İstanbul’daki markaların çoğu da Ankaralılar’ın yarattığı markalar”.

Türkiye'nin en hızlı ve kolay okunan internet magazin medya haber gazetesi "gazetemag.com" da günün en güncel haberlerini, aynı zamanda arşivimizi takip edebilir, okuyabilir ve sosyal medyada paylaşabilirsiniz...
GazeteMAG Arşiv Haberler

Sitemizden en iyi şekilde yararlanmanız için çerez kullanılmaktadır. Bu siteye giriş yaparak çerez kullanmayı kabul etmiş sayılırsınız.TAMAMDetaylı bilgi için tıklayınız.