Tiyatro oyunu olarak ilk 2008 yılında kaleme aldığı eseri güncelleyen Kansu, altında tehlikeli tutkular yatan duyguları masaya yatırıyor. Kendine tapan bir adam, onunla çatışmalı oğlu, sanatkar bir kadın ve onun şehvet dolu kızının diyalogları okunan kitapta şok edici bir son okuyucuyu bekliyor
Tiyatrocu yazar Serhan Kansu, eserinde İsviçre’de yaşanmış gerçek bir olaydan esinlenip kendi yaşadıklarıyla harmanlamış. Kansu, ‘En Güzel Adam’da varlık Felsefesi alanında profesör olmuş Folk’un egosu üzerinden git gide hastalıklı bir sonuca varışını anlatıyor. Oyundaki her bir karakterin normal olmayan bir tutkusu alt metinde hissediliyor. Kansu bu karakterler için “En gizlerimizde yatanları temsil ediyor olabilirler. İtiraf edemediklerimizi söylüyor olabilirler” diyor.
En güzeli sensen kendini yok edebilirsin
Oyunun en can alıcı sorunsalı, kendini evrenin merkezine koyan narsist bir adamın kendini yok edecek kadar ileriye gitmesi. Kansu “Narsist biri herkes onu konuşsun, onu beğensin, güç ve güzellikler daima ona iliştirilsin, ona atfedilsin ister. Güzel olan ne varsa fethetmek ister. O halde dünyadaki en güzel şeyin kendisi olduğunu düşünen biri ilk önce nereyi yağmalar? Kendini…” şeklinde yorumladığı oyuna ait duyguyu, birlikte yaşadığımız pek çok insanın gizlice yaşadığını söylüyor.
Acıdan hoşlanmak
En basit örneğiyle asitli bir içecek içmeyi istemek bile örnek olabilir. Ya da bizi defalarca terk etse de yine o kişiyi arzu etmek insanın acıdan hoşlandığına verilebilecek bazı örneklerden olabilir. Prof. Dr. Folk Vardu’nun sevgilisi rolündeki Jül, sanatkar bir kadın ve Folk’a delice aşık. Ancak bu aşk Folk’un Jül’ü sevme’yişinden besleniyor. Jül itildikçe Folk’a daha çok yaklaştığını düşünüyor. Jül’ün kızı Mira ise tüm şehvetiyle Folk’un aklına zehir akıtıyor. Folk ise günün birinde hastalandığını öğreniyor ve hasta yaşamak mı, yoksa güzel ölmek mi sorusunu sormaya başlıyor. Serhan Kansu eseri için “Teknik olarak bir tiyatro oyunu olsa da ‘En Güzel Adam’ okunması gereken bir hikayedir” yorumunda bulunuyor. Hayal Yayınları’ndan çıkan eserin kapak tasarımı sanatçı Bulut Bagatur’a ait.