Beste Açar aylar sonra ilk kez konuştu

Son aylarda kamuoyunu meşgul eden ve benim için çok önemli olan bir konuyu, tüm açıklığıyla sizlerle paylaşmak istiyorum. Yaşadıklarımı en başından sonuna kadar tüm samimiyetimle yazdım. Sabırla okuyan herkese şimdiden teşekkür ediyorum.

Ne zor günlerdi yaşadıklarımız. 25 Ekim 2013 günü karaciğerinde tespit edilen bir kitlenin yakın bir süre sonra akciğer metastazıyla diğer organlara sıçradığını öğrendiğimiz ilk günden son ana kadar…

Evde elinde gitarı yanında kayıt cihazı çalışmasına alışık olduğum babam, artık çok yorgundu ve hep dinleniyordu. Bu tedavi insanı hastalıktan daha çok yoruyordu ne yazık ki.

Tedavi süresince evde uyuduğu ve dinlendiği odada karşısında küçük torunun resmi durur uyumadığı her an onu seyredip iyi şeyler düşündüğünü söylerdi. Rüzgar’ın yüzüne bakmak onu iyileştiriyormuş. Yarım yarım konuşmalarının tercümelerini yapardım ne çok gülerdik birlikte. Her buluşmaları bir terapi gibi gelirdi babama. O anlarda isteği üzerine çekilen videolar ve fotoğraflar en iyi gelen ilaçlarmış böyle söylerdi. Onlarınki dede-torun bir aşk hikayesiydi en renklisinden. Tedavi çok uzun sürmüştü ve çok zordu. Maskeli, temassız, uzaktan gözlerimizin buluşabildiği çok günlerimiz oldu. Bağışıklık aşısının etkisini göstermeye başladığı günler bize en büyük hediyeydi. Torun sevgisinin bambaşka olduğu herkes tarafından söylenir ya babam da o duyguyu en güzeliyle ve çifte mutluluğuyla yaşayıp vedalaştı hayatla. Rüzgar’ın ruhunda artık babamın bir parçası var hissediyor ve bunu görebiliyorum.

14 Şubat konseri benim için bir mucizeydi. Hani gözümle görsem inanmam sözü vardır ya, ben onu o konser gününde yaşadım. 3-4 gün evvel akciğer ve karaciğerine uygulanan, narkoz altında saatlerce süren operasyonlardan sonra sahnede babamı görmek inanılmazdı. Hastanede yaşadıklarımız sanki bir rüyaydı. Sahnede olup son kez sevenleriyle buluşabilmesi için ALLAHIM ona ne çok yardım etmişti. Çünkü çok istemişti.

Konserden sonra babamın durumu her geçen gün kötüye gitmeye başladı. Artık sona geldiğimizi biliyor ama sanki daha çok varmış gibi hissetmek istiyordum. Mart ayının sonlarında sürekli olarak hastaneye yatmasının ardından İpek gündüzleri babamın yanındayken akşama doğru evine dönüyordu. Benimde gündüzleri ziyaretlerim küçük oğlumun yanında bulunmak zorunda olduğum için aralıklarla kısa süreli olabiliyordu. Ama her akşam eşim işten eve gelir gelmez beni alıyor ve babama gidip yanında uzun süre kalabiliyordum. 2 Nisan 2015 Perşembe akşamı olan ziyaretim sırasında babam yoğun bakımdayken durumunun iyice kötüye gittiğini görüp, İpek’e babam hiç iyi değil haberini verdikten sonra geçirdiğim 12 saat… 3 Nisan 2015 sabah saat 07:08’e kadar yaşadıklarım ve hissettiklerim anlatılamaz. Bilirsiniz kız çocukları için babalarının yeri daha bir başkadır. Acımı ve hissettiklerimi ancak babasını kaybetmiş bir kız evladı bilebilir ve beni anlayabilir. Ben, 40 yaşında ve 2 çocuk annesiyim. Ancak kaç yaşında olursanız olun,kaybedilen babanın acısı aynı ve tarifsiz …Mekânın cennet olsun BABAM

Babamı kaybettiğimizin 6. günü 9 Nisan 2015 Perşembe. İpek beni öğle saatlerinde arayıp telefon da bazı bilgiler paylaşıp “noter kapanmadan gel, avukatımız ile seni bekliyoruz, hazırladığımız vekâleti bugün imzalaman lazım” dedi ve her şey bundan sonra başladı. Bunları bir gün konuşmamız ve paylaşmamız elbette gerekiyordu ama o gün zamansızdı hem de çok zamansızdı.

Yıllarca paylaştığımız kardeşten öte sevgimiz ve dostluğumuz o anda içimde hiçbir tereddüt ve şüphe hissettirmemişti bana. Hayatta en büyük imtihan insanın insanla imtihanıymış. Hele karşındaki en çok sevdiklerinden biriyse ne zormuş.

İpeğin isteği üzerine gittiğim gün, aramızda geçen konuşmaların aslında çok erken olduğunu düşünmüştüm ama karşımdaki ipek olduğu için üzerinde durmamıştım. Babam yoktu artık ve bir daha da hiç yanımda olmayacaktı. O günlerde bundan başka ne düşünebilirdi ki bir evlat. Tek düşündüğüm babamın olmadığı bir hayatın nasıl olabileceği ve buna nasıl alışabileceğimdi. Kolay değildi, benim ilk nefesimde yanımda olan canım babamın son nefesine şahit olmuştum.

Her şey bu kadar taze ve yeniyken, aklım sadece babamdayken, İpek’in gel demesi üzerine telaşla gittiğim o günü yaşamamış olmayı ne çok isterdim. O zaman hayatımda hiçbir şey değişmeyecek değişen ve alışmam gereken en büyük şey babamın yokluğu olarak kalacaktı. Kalbimdeki sevgiler aynı, belki eskisinden daha fazla, destek olmaksa birbirimize her an çoğalacaktı.

Babamın çalışma odasını ve her gün oturup sohbet ettiği o koltuğu yakın dostları iyi bilir. O gün o koltukta oturan İpek’in benden istedikleri ve anlattıkları sadece işittiğim ama o an anlamlandıramadığım şeyler oldu. Çünkü aklım bambaşka yerlerdeydi. İpek’in elimize tutuşturduğu vekâlet, sonuna eklememiz istenilen babamın yardımcısının ismi ve TC kimlik bilgileri, babamın banka hesaplarında kalan meblağlar, Denizci K teknesi, Gönül Köşkü, K Majör şirketi ve tüm Türkiye’nin bildiği besteleri ile ilgili anlattıkları dışında İpek, “Baban rahatsızlığını öğrendikten bir süre sonra şarkıların haklarını sana bırakıyorum, Avukatımla devir belgesini hazırladık. Sen zaten Beste’nin hakkı olan payı ona verirsin demiş.” Benden de babamın kızı olarak buna inanmam beklendi.

Bu noktada kamuoyundaki karışıklığın ortadan kalkması için Şarkı hakları konusunda öğrendiğim bazı bilgileri paylaşmak istiyorum. Bu şarkılar 70 yıl boyunca sahibine ve vefat ettiğinde mirasçılarına ait. Sonrasında zaten anonim oluyorlar.

Şarkıların haklarının sahibi olmak bir konu, maddi gelirleri, telifleri ise diğer bir konudur. Bu şarkıların hak sahibi babamın sağlığında yaptığı gibi, şarkıları kimin, ne şekilde, ne kadar süreyle ve ne kadar bedelle söyleyeceğine karar veren kişidir. İstediği şekilde bunları kullanır ve kullandırır, sözleşmeler ve albümler yapar, eğer vefat ederse mirasçılarına kalır.

Yani İpek bana tüm yukarıda geçen hakların tamamının, babamın bana hiç söylemeden sadece kendisine bıraktığını anlatmış oluyordu. Bana da SADECE gelirlerinden bir bölümünü babamın; “Beste’nin hakkı neyse vereceksin” sözü üzerine vereceğini söylüyordu. Muhabir dostları vesilesiyle de ekranlarda bir anne edasıyla “ben yaşadığım sürece Beste mağdur olmayacaktır” cümlesini kurdurabiliyor. Üstelik bu gelirler hakkında hiçbir şekilde soru sorma hakkı olmayanda ben oluyorum.

Hayatı boyunca önemli önemsiz her şeyini benimle paylaşan, bana anlatan, bir beste yaparken ya da söz yazarken her aşamasında gecenin 3’ü sabahın 5’i demeden bana fikrimi soran babamın, böylesine hayati bir konuda hiç bir açıklama yapmamış olmasına inanmamız beklendi. Bütün Türkiye’ye soruyorum sizin aklınıza yatıyor mu? Dostlarına, kendine yakın gördüğü muhabirlere, her yeri geldiğinde “Bestelerim en büyük mirasımdır, çocuklarımın, torunlarımın rızkıdır” diyen babamın, böyle önemli bir hususta ne kadar titiz davranacağını ve bu anlatılanların yakınında bile durmayacağını herkes gayet iyi bilir.

Konuşmalarımızın her anı yanımda olan eşimin “Bu vekâlet için acele etmemize gerek var mı? Babamızın 11 Nisan Cumartesi 7’si duasından sonra ki hafta başı vekâleti veririz ” demesi üzerine oradan ayrıldık. Eşim, yaşça büyük, fikirlerine değer verdiği birkaç kişiye ve aile büyüklerinede danıştıktan sonra İpek’in avukatıyla değil, başka bir avukatla bu süreci devam ettirmenin daha doğru olacağına karar verdik. Daha önce hiç düşünmediğimiz ve bilmediğimiz bu konularda destek alabilmemiz için Saban Hukuk bürosuyla yolumuza devam etme kararı aldık. Bu süreçte yaşayarak öğrendiğimiz ve tecrübe edindiğimiz çok şey oldu. Artık bir hayat karnemiz ve burada yazan notlarımız vardı.

Avukatımızla yaptığımız ilk toplantıda İpek’in anlattıklarını ve bize verilen vekâleti paylaştık. Ben bu konuların dışında kalmak istediğimi, içimi acıtan onca şey varken uzunca bir süre aklımın buralarda olamayacağını söyleyip eşime ve avukatıma gerekenleri yapmalarını rica ettim.

Sonrasında, avukatımız aracılığıyla görüşmelere başlandığında, karşı taraftaki acelecilik durağan bir hale dönüştü ve hiç ilerleyemez olduk. O belgenin varlığına hiçbir zaman inanamasam bile öncelikle babamın şarkı haklarını İpek’e verdiği o adı geçen devir belgesini istedik. Çünkü bundan sonraki süreçte herkesin haklarının ne olduğu belli olmalıydı. Ancak anlatılanların belgelerle tarafımıza sunulmasını isteyen avukatımıza bu belge verilmediği gibi başka konularda da hep eksik bilgiler verildi.

Aradan 2 aydan fazla bir süre geçmiş, Haziran ayının ortalarına gelmiştik, hala ilk gün anlatılanlarla ilgili bir tek evrak bile verilmeyip ,doğru dürüst bir açıklama yapılmayıp, sorularımıza tatmin edici hiç bir karşılık görememiştik. Gerçekte neyin var olup olmadığını yasal yollarla öğrenebileceğimiz tek yol olan Türk Hukukundaki adıyla “Tereke Tespit Davası” açmamız şart olmuştu. Mahkemeye sunulan dilekçelerimiz ve açılan Tereke Tespit Davası doğrultusunda ulaştığımız her bir haber, belge ve bilgi, gerçeklerin bize anlatılanlardan tamamen çok daha farklı olduğunu gösterdi. Tereke tespit davasını açmamış olsaydık bugün bildiğim hiçbir gerçeği bilemeyecek ve bir gün gelip öğrenmek istesemde anlatılanlardan başka hiçbir doğruya ulaşamayacaktım.

Benim için en önemli olan asıl konu babamın bestelerinin haklarıydı. KAYAHAN’ın en güzel Bestem dediği kızına, yani bana, her zaman sizlere en büyük mirasım şarkılarımdır diyen babamın eşi ipek’in “şarkıların tüm hakları benimdir, sadece maddi olarak gelen ne olursa hakkını vereceğim” cümleleri bana nasıl bir durumla karşı karşıya olduğumu göstermişti.

Neden mi böyle düşünmüştüm? Çünkü İpek 17 ben 19 yaşındaydım bu üçgen oluştuğunda. Beraberlikleri süresince babam benim kırılmamam, üzülmemem ve kendimi kötü hissetmemem için ne gerekiyorsa yapmıştı. Önceleri genç bir kız çocuğu olarak bu beraberlikten hem basında çıkan haberler nedeniyle, hem de içimde esen fırtınalardan oldukça yaralanmıştım. Çünkü hiç bir kız çocuğu 19 yaşındayken kendinden daha küçük olan bir başka kız çocuğuyla babasını bu özel anlamda paylaşmak istemezdi. Bunu da en iyi bilen ve her zaman o dengeyi bozmadan yıllarca yaptıklarına özenle devam edendi babam. Onların evine alınan,kapılarından içeriye giren her ne olursa olsun, o günün akşamında aynısı bizim evimiz de olurdu. Babamın en önem verdiği şey sevdikleriyle paylaştıklarının bir eşitlik çerçevesinde olmasıydı. Bu tutumu da kendini bilerek nefes aldığı son anına kadar devam etmiştir.

Bu önemli konuda, Tereke Tespit Davası vesilesiyle eser sahiplerinin bağlı bulunduğu meslek birliklerinden biri olan MESAM’dan devir belgesini istedik. Fakat aylarca alamadık.

Bunun üzerine bu belgeyi ısrarla istemeye devam ettik. Babamın öldüğü gün gibi hayatıma kazınan bir tarihtir “23 Temmuz 2015”…

Adı geçen devir belgesi nihayet avukatıma verildi. Şarkıların kendisine devredildiğini söyleyen İpek öyle bir tarihle karşımıza çıktı ki sözün bittiği yer…

Verilen belge üzerindeki tarih 13 Şubat 2015 idi. Oysa bu tarih vekalet vermem için beni çağırdığı gün söylediği “baban rahatsızlığını öğrendikten bir süre sonra şarkıların haklarını sana bırakıyorum” tarihiyle tamamen çelişkiliydi. Çünkü babamın en son savaştığı kanser rahatsızlığını 25 Ekim 2013’de öğrenmiştik.

Tereke Tespit Davası açıldıktan birkaç hafta sonra dava dilekçemin bir şekilde basının eline geçmesi üzerine yazılanlar oldukça üzücüydü. Çünkü bana hiç sorulmadan adeta röportaj yapılmış ve benim ağzımdan çıkmış gibi gösterilmesi canımı çok acıtmıştı. Gerek İpek ve çevresindekiler, gerekse yazılı basının büyük bir bölümü yine benim fikrimi bile almadan beni suçladı ve hüküm giydirdi. Benim avukatım tarafından yapılan açıklama sadece bir gazetenin köşesinde gölgede kaldı.

Basında İpeğe yakın magazin yazarlarının beni tanımadan, babam ve ailemizin özelini hiç bilmeden yazdıkları ağır ithamlar üzerine, bir sabah gazetede “Beste’nin büyük oğlunun okul paralarıyla Beste’ye bugüne kadar verilen paraları da avukatımla hesaplıyoruz mahkemeye sunacağız“ yazısı ve İpeğin bunu kendisinin söylemediğini iddia etmesi, beni çok üzdü ve şaşırttı. Bunu rahmetli babam, ben ve İpek’ten başka kim bilebilirdi ki?

Hani bazen her şey üst üste gelir, işte son noktayı koyan bir anekdot daha! Onca şey yaşatılmış size, tabii ki babanızdan bir hatıra istersiniz değil mi?

Aranızda bu tatsızlıklar yaşanırken istemekten kaçınsanız ve 6 Ekim 2015’de kapınız çalsa, babanızın birkaç hatırasının geldiğini görseniz ne yaparsınız? Ben ağladım. Sanki evime babam gelmiş gibi hissettim. Bu eşyaları almanız için babanızın eşi sadece “teslim aldım” yazan bir kâğıda eşyaları getiren kişi aracılığıyla imza isteseydi sizden? Ne düşünürdünüz? Burada anlattıklarım yaşadıklarımın küçük bir kısmı sadece.

Uzunca bir süre, yaklaşık olarak 8 ay yaşadıklarımızın tatlıya bağlanabilmesi için sustum ve sabırla bekledim. Ama tüm iyi niyetimize rağmen bir sonuca varamadık. Sanırım bundan sonra bizleri bekleyen davalar kümesi olacak. Tüm KAYAHAN hayranlarının, yolu sevgiden geçenlerin ve özellikle siz medya mensuplarının konuya hassas yaklaşımınızı önemle rica ediyorum.

Saygılarımla

Beste AÇAR

Türkiye'nin en hızlı ve kolay okunan internet magazin medya haber gazetesi "gazetemag.com" da günün en güncel haberlerini, aynı zamanda arşivimizi takip edebilir, okuyabilir ve sosyal medyada paylaşabilirsiniz...
GazeteMAG Arşiv Haberler

Sitemizden en iyi şekilde yararlanmanız için çerez kullanılmaktadır. Bu siteye giriş yaparak çerez kullanmayı kabul etmiş sayılırsınız.TAMAMDetaylı bilgi için tıklayınız.